15 Kasim 2012/ 1 Muharrem 1434 Tarihinde Yeni bir seneye ve Muharrem Ayına giriyoruz inşaallah..Hepiniz ve hepimiz için
iman, sıhhat, huzur, hayırlar ve mutluluk dolu
bereketli bir sene, bereketli bir ay
duası ile
MUHARREM AYI VE AŞURE
Şehrullahil-Muharrem olarak meşhur olan, yani Allahın ayı Muharrem olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.
Allahın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allahın
rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için
Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşura Günü ise Muharremin 10. günüdür. Âşura
Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde
Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda
bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde
oruç tutmak çok faziletlidir.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü
Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında
ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer
günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu
bulunmaktadır.
Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir
yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan
On geceye yemin olsun ifâdelerinin tefsirinden
öğrenmekteyiz.
Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharremin
Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1)
Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.
Bugüne Âşura denmesinin sebebi, Muharrem ayının
onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis
kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin
verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on
peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği
içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:
1. Allah, Hz. Musaya (a.s.) Âşura Gününde bir
mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile
ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine
Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü
kurtulmuştur.
4. Hz. Âdemin (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul
edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan
Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün
semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davudun (a.s.) tevbesi o gün kabul
edilmiştir.
8. Hz. İbrahimin (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün
doğmuştur.
9. Hz. Yakubun (a.s.), oğlu Hz.Yusufun hasretinden
dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya
kavuşmuştur.(2)
Hz. Âişenın belirttiğine göre, Kabenin örtüsü
daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü
olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri
Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde
ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere
nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır.
Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri,
edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler
mevcuttur.
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç
tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap
olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes
sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselam Medineye hicret buyurduktan sonra orada
yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
Bu ne orucudur? diye sordu.
Yahudiler, Bugün Allahın Musayı düşmanlarından
kurtardığı Firavunu boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.)
şükür olarak bugün oruç tutmuştur dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da,
Biz, Musanın sünnetini ihyaya sizden daha çok
yakın ve hak sahibiyiz buyurdu ve o gün oruç tuttu,
tutulmasını da emretti.(3)
Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh
Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor,
İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında
İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak
biliniyor ve oruç tutuluyordu.
Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç
tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket
ediyordu. Medineye hicret edince bu orucu devam
ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan
orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç
tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen
bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı. Buhari, Savm:
69.
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. İsteyen tutar, isteyen terk edebilir buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.
Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir:
Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:
Ramazandan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye
edersiniz?
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Muharrem
ayında oruç tut. Çünkü o, Allahın ayıdır. Onda öyle
bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin
tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de
affedebilir buyurdu.(5)
Yine Tirmizi�de de geçen bir hadiste
Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o
günden önce bir senenin günahlarına keffaret
olacağını kuvvetle ümit ediyorum.(6)
Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allahın
ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur�(7) hadis-i
şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini
ifade etmektedir.
Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali, Muharrem ayı
Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç
gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur.
Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir
demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura
Gününe denk getirmemek için, Muharremin dokuzuncu,
onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması
tavsiye edilmiştir.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir.
Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak,
bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi
güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde
olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba
ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin
faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda
bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır.
Bilhassa, Peygamberimiz, müminin aile efradına
Âşure Gününde her zamankinden daha çok ikramda
bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular: Her kim Aşura Gününde
ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı
Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve
genişlik ihsan eder.(9) Bu aile mefhumunun içine
akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da
girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye,
aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı
ölçüsünde ikram eder.
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela
karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret
yılının Muharremine ait 10. gününde Hazret-i İmam
Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli
bir hain tarafından Kerbelâda hunharca şehit
edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi
Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır.
Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber
verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyini
Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allahın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mümin bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir yas merasimi haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.
1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
8) İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb vel-Terhİb, 2:116.